28 Şubata post modern darbe dediler. Bu söylem sizin kulağınıza da darbe güzellemesi gibi gelmiyor mu? Darbenin gelenekseli, moderni, post moderni ya da başka bir türü olabilir mi! Olur tabi, bakalım görelim daha neler olacak. O günlerde tanklar Sincan’ın sokaklarında mı yoksa ekranlar aracılığı ile her bir muhafazakârın zihninde mi yürütüldü gerçekten merak konusu.
Bizzat mağduru olduğum, canlı olarak ve heyecanla yaşadığım bir darbeydi bu. Post modern bir darbe. Darbesi belli de post modern kısmının adını aldığını zannettiğim olaylar hep dikkatimi çekmiştir. İmam Hatip okuyanların canlarına okuyalım derken Türkiye’deki meslek hayatının kalbine hançer saplayanlara çok rahat bir şekilde vatan haini diyebilirim. Bugünlere kadar uzanan ve içinden çıkamadığımız eğitim problemlerinin temelleri o günlerde atılmıştı. Neden? Ülkeyi olmayan şeriatçılardan ya da onların yancılarından korumak için. Şeriatçılar kimlerdi? Sokaklarda teatral gösteriler yapan şeriatçı giyimli gruplar.
Kahrolsun şeriat diyerek eğitim sistemimizin içinden geçenlerle nükleer silah var diyerek Irak’ı bölüp, parçalayıp, kemirenler arasında mantık olarak çok fazla bir fark görmüyorum. 28 Şubat post modern darbesinde aslında çok şey oldu. Siyasal alanda dönen tezgahlar da az değildi. Başka başka şeyler de oldu ama biz biraz eğitim alanından bahsedelim.
Kuş kadar beyniniz olsa sekiz yıllık kesintisiz eğitim denilen şeyin ne anlama geldiğini ne kadar zararlı olduğunu anlarsınız. İmam Hatipleri kapatalım diye milyonlarca genci, ülkenin geleceğini riske atmazsınız. Ama bu konular beynin kapasitesi ile değil ihanetin çapı, din düşmanlığının ağırlığı ile alakalı olduğu için böyle gelişti, oldu ve bitmedi. Yıllar içerisinde bir şeyler değişti, düzeldi ama düzelen şeylerin yerine yeni hatalar yapılarak çözümsüzlük dengeli bir şekilde devam etti.
Çok basit bir örnekle anlatayım. 1980li yıllarda bu ülkede toplam 19 üniversite varken bu sayı 2000lerde 23’ü özel olmak üzere 76’ya çıkıyor. Güçlü ve lider ülke dönemimizde ise 75’i özel olmak üzere toplam 208’e çıkıyor. Kardeşim senin eğitim sisteminin temelinde atom bombası patlatılmış, her şey darmadağın olmuş, sen bu sorunları çözmeden ardı ardına üniversite açma telaşına kapılmışsın. Düşman Ankara’yı topa tutarken sen Antalya sahillerinde atış talimi yapıyorsun gibi bir şey bu.
Meslek liseleri okumayacak çocukların diploma aldıkları kurumlar haline dönüşmüş. Okuyacak okumayacak, yetenekli yeteneksiz, her türlü çocuk bir torbaya koyulup illa sekiz sene bi okuyunun esiri olmuş. Tasnif nedir? İlimdir. İlim tasniftir. Elin Almanı çocuklarını dördüncü sınıftan itibaren yeteneklerine göre tasnif ederken sen ne diye ayakta kestirmenin peşindesin mübarek.
Kendi geleceği olan evlatlarını bozuk para gibi harcayanlara ne denir? Kendi geleceğini planlayamayanlara ne diyelim? Kendi evlatlarını eğitemeyenlere, onlara kol kanat geremeyenlere ne edelim? Onlarca ülkede işleyen gayet açık, seçik, net, anlaşılır eğitim öğretim planları yapılmışken, bunları göremeyenlere ne anlatabiliriz? Bişey araştırıp bulmanıza gerek yok kardeşim, araştırılmış, bulunmuş, başarılmış olanları görün yeter. Bak ve gör yeter. Kesilmiş, yapıştırılmış ve hatta oynanmış mukavvadan karton oyuncaklar gibi düşün. Her şeyi olmuş bitmiş tastamam, dört dörtlük şeyler.
Şimdi herkes üniversite mezunu. Herkes masa başı iş arıyor. Meslek sahibi az olduğu gibi meslek erbabı yok denecek kadar az. Bir su tesisatı işiniz olsa bulduğun ustayı bir haftada anca evinize getirebiliyorsunuz. Arıza tespit ya da servis ücreti diye bir hava parası türedi. İş yapmadan beni çağırdın, vaktimi aldın, geldim, baktım, sorunu tespit ettim ve sana söyledim parası. Hak ediyorlar mı? Dibine kadar. Sen üniversite açmaya devam et canım. Bunlar daha iyi günlerimiz.
Fatih Yılmaz – Şehir Kültür














İlk yorum yapan siz olun