Sayılar niceliğin ölçüsü, nicelik ise değer ölçüsü olmuştur. Sayı büyüdükçe artıyor değer. Değerlenme sayıya bağlı olmuş. Böyle bir anlayışın tam ortasındayız. Ekonomide enflasyon, insanlarda kilo gibi istisnaları olmakla birlikte hemen her şeyin sayısal olarak büyüğü makbul artık. Mitingler, icraatlar hep sayılarla kıymet kazanır veya kaybeder. Çoğu kez insanın değeri bile gelir ve servetiyle ölçülür durumdadır. Kentsel dönüşümde de depremde yıkılan evlerin yeniden yapılmasında da sayı fetişizmi görülebilir.
Toplumun değerlerinden taktir olunan bir sanat anlayışı yeşertilemezse, eskilerin taklidinin batının taklidi ile ikamesiyle yetinilmek zorunda kalınır, kalınıyor. Hem de kötü bir taklit. Son derece başarısız, ilkokul seviyesi heykeller ile avutadururken kendini toplumun bir kesimi, diğer kesim sanatın dostu bile değil. Sanat ise sadece resim ve heykel değil. Opera ve baleyi de unutmayalım(!) Bir sahne eseri izlememişler ile taklitten öteye gidememişlerin kurduğu sayılar dünyasında nicelik niteliği kovuyor. Diğer yandan kapitalizm de toplumun değişen değer yargılarına şekil veriyor. Atatürkçü genç, komünist genç, liberal genç, İslamcı genç aynı derecede kapitalizmin elinde şekillendiriliyor.
Koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler. Niteliğin kovulduğu yerde herkes biraz Abdurrahman Çelebi olmaya başlar. Daha da ötesi, kapitalizmin armağanı PR ile keçiyi koyun diye pazarlamak bir yetenek göstergesi bile kabul edilir. Keyfiyet gidince kolaylıkla göz dikilir her yere. Layık olmasa da görece layıktır. Kendine layık görür bir şeyleri insanlar kolaylıkla. Kolaylıkla beğenir bayağı işini. Makam, para, şöhret en çok ona yakışır. En keskin zekâ onda, en etkili nutuk ondadır. Diğer uçta ise kendine hiçbir şeyi layık görmeyen edilgen grup. Neresinden bakılsa fecâat.
444 sayısı buraya kadar pek bir şey ifade etmese de genel olarak sayılar ve niceliğin toplumu nasıl bir facâate sürüklediğini birbirinden bağımsız gibi görünen olaylar açıklayabilir. Kentlerle ilgili estetik, sanat, mimarî, şehir planlamacılığı gibi alanlarda bir kaygı taşınmadığında ortaya sayılarla ifade edilen kentler çıkıyor. Bu kentlerde dönüştürülen konut sayıları konuşulur, nüfus konuşulur, yeni ulaşım sistemlerinin hat uzunlukları konuşulur. Değer ölçüsü gelir, konfor gibi kavramlarla karşılık bulmuştur artık. Sanata, estetiğe, doğaya dair ögelerin olmadığı kent anlayışında insan da ancak kapitalizm elinde şekillendirilen bir nesne haline gelmektedir. Dairelerin oda sayısı ve metrekaresi gibi diploma ve yabancı dil düzeyi türünden özellikleriyle değer kazanan bir insan modeli ortaya çıkmaktadır.
Kentsel dönüşüm bizi kentsel yok oluşa götürmeden önce imar rantları ve sektör kârları yerine insanı, toplumu, toplumu ayakta tutan değerleri, estetiği, sanatı öne alan bir anlayışı yükseltmek için henüz geç değil. Kentlerin nefes alması, yaşaması için sayı fetişizminin yerini niteliğin alması gerekmektedir. İnsanın, toplumun, toplumu ayakta tutan değerlerin yaşaması için kentlerin yaşaması zorunluluktur. Kentleri bir kez inşa ettikten sonra nefes almasına yardım edecek nitelikteki işlerin çoğaltılması ve sürdürülmesi gereklidir. Nitelikli işleri ise kendi ayakları üzerinde duran, varlığı etiketlere ve sermayeye bağlı olmayan değer sahipleri ortaya koymaktadır. 444 bu yazının sözcük sayımında bulunan sayıdır.
Doç. Dr. Harun Kılıçaslan – Şehir Kültür
İlk yorum yapan siz olun