İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Can dostlar

Sokak hayvanları Türkiye’de alevli tartışmalara yol açmıştır. Tartışmanın konusu kimisinin can dostlar dediği, kimisinin taşladığı sokak köpekleri aslında. Sokak hayvanı olarak kediler tartışma konusu değil. Köpeklerin hızla çoğalması ve başta kadın ve çocuklara olmak üzere insanlara verdikleri zararın korku, yaralanma ve ölümle sonuçlanması toplumsal bir tepkiyi de ateşlemiştir. Köpeklerin belediyeler tarafından barınaklara alınması ayrı bir tartışma konusu olmuştur. Bu süreçte sokak kedi ve köpeklerine mama verme yaygınlaşmaya başlamış ve mama endüstrisi büyümüştür. Tartışmalardan kârlı çıkan mama endüstrisi, olup bitenler arkasında sorgulanmaya muhtaçtır. Patili birtakım dernekler bu firmalardan aynî ve nakdî bağışlar almış mıdır? Firmalar bu desteklere ayırdıkları kaynağı reklama ayırsalardı aynı cirolara ulaşabilirler miydi? Bu sorular bir yana, can dostlarımız kedi ve köpeklerden ibaretmiş gibi bir görüntü oluşmuştur.

Kedi ve köpekler insanla iyi iletişim kurabilen, insanla beraber yaşamaya uygun hayvanlardır. Köpekler öteden beri bekçi olarak evlerin ve işyerlerinin bahçeleri ile koyun sürülerinde vazgeçilmez birer yardımcı olmuştur. Kediler fare, yılan, akrep ve evlerde istenmeyen diğer hayvanlara karşı kalkan olmuştur. Ne var ki küresel kapitalist kültür bu sevimli hayvanları evin içine de sokmuştur. Kedi ve köpeklerin yukarıda sayılan işlevleri sanayileşme ile anlamını yitirmeye başlasa da kapitalist kültür Batıda onları evin içine alarak insanla yaşatmaya devam etmiştir. Onlar artık dışarıda değil, içeride yaşamaya başlamıştır. Sokakta kalanların üremesine izin verilmemiştir. Sokağa bırakılanlar ise barınağa alınmıştır. Gelişmiş ülkelerde sokakta sahipsiz kedi ve köpek kalmamıştır denecek kadar azdır. Can dostlar sokakta kalamazdı. Zaten soğuktan, hastalıktan ya da açlıktan ölürlerdi. İnsan can dostunu sokakta bırakır mı?

Kedi ve köpeklerin dışında doğada sayısız can dost var. Sayısız bitki, çiçek ve ağaç ile sayısız canlı türünün tamamı insanın can dostudur. Ekolojik dengenin sağlanmasında her birinin önemli işlevleri olan bu can dostların her birinin hakkı korunmaya muhtaç ve değerdir. Her birisi estetik olarak insana sevimli gelmeyebilir, okşanmaya müsait olmayabilir, etrafımızda dönüp sözümüzü dinlemeyebilir. Onların hakları arasında da iyi muamele görme hakkı, eziyet edilmeme hakkı, dövülmeme hakkı, ezilmeme hakkı, üreme hakkı, su hakkı gibi hayvanca yaşama hakları vardır. İnek, kuş, balık, uğur böceği, arılar… Mesele estetikse, mesele sevimlilikse bir kuzu, oğlak, dana da can dost olabiliyor. Sincap, geyik, tilki gibi yaban hayvanları da insanla yakınlaşabiliyor, can dost olabiliyor. Ancak diğer yandan bu hayvanlara da eziyet edilebiliyor. Onların da hakları en az köpeklerin hakları kadar korunmak zorunda değil midir?

“Efendim köpeklerin insana zararı yok, sokakta besliyoruz, şöyle davranırsanız ısırmaz, ağaç olursanız ısırmaz, aç kalmazlarsa tavuklarınızı yemezler” türünden savunmalarla ısrarla kontrolsüz üreyen köpeklerin, ‘sokakta yazık olmasın’ diye beslenmesi anlaşılır bir tutum değildir. Bugün bir tanesini yazık olmasın diye beslediğinizde yarın yüz tanesini yazık olmasın diye beslemek zorunda kalırken yazık olmuş köpek sayısı milyonlara ulaşıyor. Üniversite öğrencileri kampüslerde güvenle yürüyemedikten sonra, çocuklar okula güvenle gidemedikten sonra, kadına yönelik şiddete bir de köpek şiddeti eklendikten sonra nerede kaldı gelişmişlik? Sokakta kalan köpeğe de ondan zarar gören insana da yazık.

Bunların dışında kontrolsüz ve bilinçsiz avlanma, tarım ilaçlarının bilinçsiz ve aşırı kullanımı birçok canlı türünün geleceğini ve ekolojik dengeyi tehdit ediyor. Mesela kozmetik tüketicileri birçok canlı türüne ve çevreye verdikleri zararın farkında mıdır acaba? Hayvan hakları bir bütün olarak savunulup hepsi birlikte korunmak zorundadır. Hiçbir köpeğin canına haksız yere kıyılamaz. Ama bir uğur böceği de bilinçsiz ilaç kullanımı ile öldürülmemelidir. Maalesef sahipsiz hayvanlar meselesinde de neredeyse sınıfta kalıyorduk ki toplumun sağduyusu sorunu biraz olsun frenlemeye başladı. Yoksa kaldırımlara dökülen mamalara basmaya, köy yollarına bırakılan kasalar dolusu tavuk kafası ve tavuk ayağının kokuşmasını çekmeye devam edecektik. Ne mutlu can dostlar arasında ayrımcılık yapmayanlara.

Doç. Dr. Harun Kılıçaslan – Şehir Kültür

 

Paylaşım yapmak ister misiniz?

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir