İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kültür, edebiyat ve tarih çalışması: Edebiyat Dergileri Atlası

1960’lardan 80’lere kadar yaşanan siyasal çalkantı, sıcak siyasi ortam, darbeler, darbe girişimleri, çok sesli meclis, grevler, eylemler, siyasi cinayetler, sokak olayları… Aynı dönemde edebiyat da hareketli. Dergiler, şiirler, şairler, marşlar, fikir adamları, nutuklar, mitingler, bir kimlik olarak elde taşınan mecmua ve kitaplar. Siyasi kamplar kendi şair ve yazarlarını öne çıkarmak için çabalamaktadır. Bu yüzden yayıncılık alanı da hareketlidir. Partizan gençler bir parti broşürü veya gazetesi gibi kendi grubunun edebiyat dergilerine de sahip çıkarak yayılması ve okunması için çabalamaktadır.

Ne var ki 12 Eylül rejimi her şeyin üzerinden silindir gibi geçmiştir. Siyasi partilerin yanı sıra sendikalar, dernekler, gazeteler, dergiler kapatılacak, siyasilerin yanı sıra bütün kesimlerden her türlü insan da hapse atılacaktır. Yayınlara büyük kısıtlama getirilecek, örgütlenmelerin önü kesilecektir. Hatta bahsedeceğim kitapta göreceğimiz üzere dergi çıkarmak engellendiği için o dönemde dergiler kitap ismi ile basılacaktır. 80 öncesinin bütün yapıları kapatıldığı için artık yeni dönemde yeni şeyler yapmak gerecektir.

Hiç kimse artık 80 öncesinin keskinliğinde değildir. İçeride olanların mağduriyeti, içeri girmeyenlerin mahcubiyeti hakimdir. Bildiğini yapmanın kararsızlığı, hiçbir şey yapamamanın küskünlüğü bunaltmaktadır. Arafta geçen bu dönemi yazar-sanatçı Selçuk Küpçük’ün hazırladığı Edebiyat Dergileri Atlası adlı çalışmasındaki yakın şahitleri üzerinden öğreniyoruz. 80 sonrası çıkan edebiyat dergilerinin yayın yönetmeni ve editörleri yapılan söyleşilerle dönemi anlamaya çalışan bir araştırma. 86 dergi başlığında bahsedilenlerle birlikte 183 yayın okumamıza sunuluyor.

Bu dönem sorgulama, derinleşme, diğer ideolojileri ve sosyal bilimleri keşfetme dönemi bir yanda. Üç Çiçek dergisi editörü Adnan Özer “Biz ilk defa 80 ile beraber yeni felsefi ilimlerin farkına vardık. Antropoloji, kültür antropolojisi, psikanalitik, daha hermönetike gelmiyorum. Bilmezdik böyle şeyleri, sosyolojiyi bile doğru dürüst okumamıştık.” Der.

80 öncesi dönemin hatırlarını buluruz. O dönemde yazıhaneler önem arz etmektedir. Şairler, yazarlar dergi yazıhanelerine mutlaka gelirler. Yazılar teslim edilir, planlamalar yapılır, muhabbet edilir. Yazar ve okuyucu oralarda buluşur. O derginin yazarı sadece o dergiye uğramaz, diğer dergilerle de ilişki halindedir. Gelme ve gitmeler devam eder. Bu buluşmalar okurlar ve genç yazar ve şairlere ilham kaynağı olmaktadır. 80 sonrası bu buluşmaları da ortadan kaldıracaktır. Günümüzde bu ilişkiler zaten çoktan kopmuştur.

Darbenin etkileri azaldıkça dindar kesimde yeni bir kuşak gelmeye başlamıştır. Kurallar esner, aitlikler azalır. Fikri Özçelikçi’nin ifadesi ile “Daha dönüştürücü, daha pervasız ve elbette kurallara karşı çıkan bir yapısı vardır bu kuşağın.” İkindi Yazıları dergisi üzerinden okuduğumuz bu dönem bir taşra dergisinin yükselişini gösterir. O kadar ilgi uyandırır ki taşranın şartlarında abonelere cevap veremeyen dergi aboneliği durdurur. Bunu da küçük bir küpürden öğreniriz.

Geniş bir çalışma olması hasebiyle tümünü okumadığım bir çalışma üzerine birkaç kelam etmek istedim. Okuduğum bölümler itibariyle ortak bir yayıncılık derdini görüyorum. 80 sonrasında yayıncılıkta en büyük problem dağıtım olarak görülüyor. 24 ocak kararları ile küreselleşmeye eklemlenen ülkemiz televizyonun yaygınlaşması, renkli mecmuaların çoğalması, reklam kültürü ile edebiyatın geri çekildiği bir dönem yaşıyor. Dağıtım ağının monopolleşmesi ile kısıtlı sayıda çıkan bu dergiler dağıtıcıların insafına kalıyor. Reklam almadan veya kısıtlı şeylerin reklamı ile sadece satış üzerinden kendini çeviremeyen dergiler de kapanmak zorunda kalıyor. Elimizdeki çalışmadaki dergilerin ortak hikayesi genelde buna bağlanıyor. Son yıllarda bir furya olarak gelip etkisini kısa sürede kaybeden bulvar edebiyat dergiciliği de derde çare olmadı görünüyor.

Alıntılar çoğalabilir. Burada alıntılar üzerinden anlatılacak bir çalışmadan ziyade, uzun süren bir emeği görmek gerekir. Bu dergileri isim olarak listelemek, editör ve yazar kadrosunu, çıkış yeri, zamanı gibi ayrıntıları ve derginin genel hikayesini çıkarmak bile başlı başına bir iş iken editörlerle ve yayın yönetmenleri ile söyleşiler yapmak, hikayedeki kırılma noktalarını bulmak, bilmek ve soruya dönüştürmek yıllar sürecek bir iş olsa gerek. Selçuk Küpçük’ün öğrencilik yıllarından beri dergi biriktirmesi, bu konuya merak etmesi ve araştırması takdir edilmesi gereken bu çalışmayı bizlerin istifadesine sunması büyük bir iş olarak görüyorum. Meraklıların kütüphanesinde görmek isteyeceği bir kültür tarihi kaynağı olarak gördüğüm bu çalışmayı herkese tavsiye ediyorum.

Remzi Çetinkaya – Şehir Kültür

 


 

Paylaşım yapmak ister misiniz?

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir