Doğal ortamından uzak bir hayat yaşarken bir taraftan da stresle mücadele yöntemleri araştırıyoruz. Bol bol hamur işi tüketip diyetisyenleri geziyoruz. Gece gündüz betona, asfalta bakarken yumuşak yürekli olmayı temenni ediyoruz. Kafamızı ekranlardan kaldıramıyoruz haliyle kitap okumaya da vakit bulamıyoruz. Tam bir tüketim toplumuna dönüştüğümüz halde “üretim de üretim” diyerek kendimizi dağlara taşlara vuruyoruz. Gazze’ye gece gündüz ağıtlar yakarken kılımızı bile kıpırdatamıyoruz. Şeyh Emin efendinin tarif ettiği gibi tam bir Ortadoğu insanı profili çiziyoruz, her şeye üzülüyor ama hiçbir şey yapmıyoruz.
Duygulara boğulmuş, duygusal yollarla idare edilen, duygusal baskı ile tercihleri şekillenen bir topluma dönüştük. Çok fazla düşünmeyen bir toplum. Özeleştiriden uzak, eleştirel kültürden kopuk, itaate ve bağlılığa dayalı bir köle sisteminin aparatı haline gelmiş bir toplum. İtiraz edemeyen, itiraz etse de çok kolay ikna edilebilen, hemen yönlendirilen bir toplum. Yumuşak lokma haline gelmiş, uyuşturulmuş bir kitle. Ekonomik zorluklar doğal hayat standartları haline gelmiş, inancından uzaklaşmış, açlığa şükreden, en basit hayat standartlarını dahi lüks olarak gören bir toplum. Toplum diyorum ama aslında kitle demek daha doğru olur. Zira toplum olmak bir değer anlamına gelir. Toplumların belli bir kültürü ve duruşu vardır. Gelenekleri, görenekleri, karakterleri olur. Bizimkisi kitle tanımına daha uygun gibi. Kitlelerin hali bizimkiyle aşağı yukarı aynıdır. Kitleler psikolojisi asırlar boyu hiç değişmemiş. Bunu bilenlerin kitleleri ele alma ve yönetme yöntemi gibi.
Kitlelerde sürü psikolojisi hakimdir. Düşmanlık üzerinden hakimiyet oluşur. Demokrasi tam bir cambaz oyunu gibidir.
Hokus pokus ile yapılır seçimler ya da abra kadabra ile. Kitleler kutuplaşma ve karşıtlık üzerinden kolayca yönetilir.
Kitleler yöneticilerini tanrı gibi görür. Onların her türlü manevralarının arkasında durur. Onlar için bugün siyah olan yarın kolaylıkla beyaz olabilir.
Aslolan liderin dudaklarının arasından çıkan sözlerdir. Kitleler duygusal bağla, inanılmaz hedeflerle, büyük projelerle ve hayali bir gelecekle yönetilir.
Ortaya atılan hayallerin çoğu asla gerçekleşmez ama çok azının gerçekleşmesi kitleler için yeter de artar bile.
Bunu kitleleri yöneten liderler çok iyi bilir. Asırlardır. Kendi adları gibi bilirler.
Kitlelerin aklı dolayısıyla muhakemesi yoktur. Onlar bir şekilde düşünemezler. Daha doğrusu onlar düşünemeyecek bir hayata hapsedilirler. Geçim telaşı, yarının tedirginliği, gelecek kaygısı onları düşünemez hale dönüştürür. Kitleler her zaman daha kötüsü ile korkutulur. İçinde bulundukları kötülüğe bağışıklık kazandıkları için kitleler için daha kötüsünün gelebileceği korkusu her zaman diri tutulur.
Kitleler her zaman çok sade ve basit metinlerle ikna edilir. Derinlikli, anlamlı, düşündüren, sorgulayan metinler kitleler için hiçbir anlam ifade etmez. Düşünen, akıl yürüten, sorup sorgulayanlar kitleler tarafından aptal muamelesi görür. Şükretmemekle, azgınlıkla, ahlâksızlıkla suçlanırlar. Bu algı onlara liderleri tarafından empoze edilir. Liderler kitleleri düşünen insanlara karşı düşman olarak yetiştirir. Bu da genelde vatan, millet, bayrak, şehadet gibi duygularla süslenir. Kitlelerin inancı liderlerin en büyük avantajıdır. Bu inancın arkasına saklanan liderler kitleleri elinde tutar ve onları istediği gibi idare eder.
Kadim bir toplumu kitleye dönüştürmek ne kadar zorsa, aldatılmış kitlelerden düşünen bir toplum üretmek de o kadar zordur. Zordur ama bu zorluk başarılamaz anlamına gelmez. Başarılabilir. Onun için uğraşıyoruz.
Fatih Yılmaz – Şehir Kültür
İlk yorum yapan siz olun