İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ruhu yaşlanmayan ihtiyar: Büyükada’da bir Taş Mektep

Kafa kağıdında Alexandre Vallaury yazan birini duymuş muydunuz daha evvel?  “Vallaury duymadım” diyecekseniz sizi suçlayamamam. Çünkü ben de duymamıştım. Ta ki Taş Mektep’i görene kadar. Marmara Denizi’nin en kuzeyinde, İstanbul’a gövdesiyle bakan, beş kardeşin en büyüğü,  adıyla müsemma Büyükada sırtlarından Anadolu Yakası’nı seyreden yaşlı bir koca dede: Taş Mektep.

19.Yüzyıl Fransa’sında Dışişleri Bakanlığı da yapmış olan, ismi hayli kalabalık Horace François Bastien Sébastiani de La Porta’nın maiyetinde İstanbul’a elçilik görevlisi olarak gelir Edouard Vallaury. Onun oğlu olarak dünyaya gelen Alexandre Vallary’nin bu hikayede bir yeri olacak. Birazdan açıklayacağım. Günümüzde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi adıyla maruf, eskilerin Sanâyi-i Nefise Mektebi’nde çeyrek asır hocalık da yapmıştı. Üniversitenin mimarlık fakültesini o kurmakla beraber, ilk mimarlık hocalarından biri de kendisiydi. İşte bu Fransız asıllı mimar, hayranı olduğum, seyre doyamadığım, yaşayanların cennetin fragmanından birkaç görüntü çaldığı Büyükada’da, nam-ı diğer Ada-ı Kebir’de ya da Yunanca ismiyle Prinkipo’da (Prens manasına gelir) Taş Mektep’i göklere yükselten adamın ta kendisiydi. Taş Mektep yıllar içinde çok kimlik değiştirdi. Yaşlı ve bilge bir bina olarak Büyükada’nın Kadıyoran Caddesi’nde tüm heybetiyle ayakta bugün. Bu kadirşinas ve hatırlı binanın öyküsünü yazmaya çalışalım bu hafta. İnsanın hikayesi kadar önemlidir zira taşın hikayesi. Taşlar da kalem kadar mahirdir dert anlatmada, insan kadar heveslidir kanını akıtmada.

Taş Mektep, herkese isabet etmeyecek bir ömür piyangosuyla 100 yıl gibi bir ömür süren  İskenderiye ve İstanbul patrikliğini de üstlenmiş din adamı IV. Sofronios’un yazlık mülküymüş ilk zamanlar. Sofronios Köşkü olarak anılması bu yüzden.

Heybeliada Ruhban Okulu Kütüphanesi’nin kayıtlarının tekrarcısıyız. 19. Yüzyılın ikinci yarısında yükseliyor Taş Mektep ilk kez. Ama o zamanlar ne taş, ne de mektep. Ortodoks bir din adamının yazlık mülkü olmak dışında bir davası yok. Sonrasında kaderi değişmeye başlıyor kadıların yorulduğu caddede yükselen taş binanın. Milli Mücadele’nin son zamanlarında Belediye tarafından satın alınıyor.

Sene 1922. Cumhuriyet’in ilanına bir yıl var. Prinkipo’nun küçük çocukları bu binanın rahle-i tedrisinden geçecek. Çünkü artık ilkokul, yazlık değil. Köprülü Mehmet Paşa Numune Mektebi olarak kutsal bir görev üstleniyor.

1924’te ise Büyükada İlkokulu olarak değişiyor ismi. İlkokul daha sonra Ada’nın Lalahatun Caddesi’ne taşınınca Büyükada Ortaokulu olarak vazifesini sürdürüyor. Eski İstanbul’un ve dahi Prens adalarının komutanı Prinkipo’nun en büyük kabusu malum üzere yangın. Olası bir yangın tehlikesi talebelerinden ayırıyor Taş Mektep’i. Okul 1979’da boşaltılıyor. 1984’e kadar öğretmen lojmanı olarak kullanıldığını söylüyor Büyükada mukimleri.

 

“Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Mektepten Kütüphaneye”

1989’da, konuk evi olarak faaliyetine devam etmesi düşünülüyor ama Taş Mektep ruhuna aykırı olan bu projeyi adeta tasdiklemiyor ve o zamanki İBB yönetiminin bu planı hayata geçmiyor. Taş Mektep 2005 yılında Adalar Belediyesi’ne tahsis ediliyor 30 yıllığına. Tabi müze yapılması şartıyla. Ancak tüm hazırlanan projelere rağmen bu da gerçekleşemeyen bir rüya olarak kalıyor. Müze olması için gereken para bile bulunuyor ama nafile. 2009 yılında belediye devir işlemlerini iptal edip binayı yeniden mülkiyetine alıyor. 2021 yılındaki İBB Miras (İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı) Taş Mektep’e kapsamlı bir restorasyon için ilk kez dokununcaya kadar bina kaderine terk ediliyor.  Yerebatan Sarnıcı’ndan Moda İskelesi’ne kadar Bizans’tan Osmanlı’ya uzanan binlerce yılın öyküsünü başta tarihi çeşmeleri onararak yeniden yazmaya başlayan İBB Miras ekipleri, Taş Mektep’i yeni yolculuğuna hazırlamak üzere bir karar alıyorlar.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 2019 ve 2020 yıllarındaki Büyükada ziyaretleri, atıl durumdaki binanın kaderini değiştiriyor. Taş Mektep, iki asra yaklaşan yolculuğundaki bu önemli virajında, Adalar Enstitüsü olma özelliğini de barındıran çok amaçlı kültür merkezi olarak varlığını sürdürmesi için yoğun bir restorasyon çalışmasına tabi tutuluyor. Artık Taş Mektep, makus talihini bekleyen bacakları tutmaz bir ihtiyar değil. Ziyaretçilerine eskimez ruhundan üfleyen bir kütüphane ve sergi salonu aynı zamanda. Bir bahar günü kendisini ilk kez gördüğümde vakarına karşı sahici bir hayranlık duymuştum. Tıpkı 111 yaşında vefat eden dedemin babası (Dedemin babası Hayrettin Kahya 1885 doğumluydu. Neredeyse Taş Mektep kadar yaşlıydı, 1996’da öldü) kadar yaşlıydı. Dedem, ölünceye kadar babasının hizmetine koşmuştu. Tıpkı İBB Miras ekiplerinin Taş Mektep’in ağırlaşan kolonlarının yardımına koşması gibi.

Taş Mektep şanslıydı. Mahir Polat gibi mahir ellerin desteğiyle yeniden asli hüviyetine kavuşmuştu. Bu yazıyı yazarken Taş Mektep’in restorasyonunun ikinci yılına denk geleceğini bilmeden yazdım. Hatta yazmaya karar verdiğimde ailemin bir üst kuşaktaki son temsilcisi sevgili anneannem Bahriye Kahya hala hayattaydı. Haziran’da ölmenin zor olduğunun tersini ispatlamak istercesine 2 Haziran’da ruhu kanatlanıp atalarının yanına uçtu. Bana da Taş Mektep’in uzun, savrularak geçen ve sonunda hitama eren sarsıcı yaşamını onun ardından yazmak ve bu yazıyı ‘Gençliğimde çok güzel idim’ diyen o güler yüzlü Bahriye Hanım’a ithaf etmek düştü. Sen göçtüğünde de çok güzeldin anneanne. Bak Taş Mektep’e. O da çok yaşlıydı. Görsen, hiç çirkinlik alameti bulabilir miydin onda? Binalar da ruhlar gibi konar göçerler. Taş Mektep nasıl ki başka bir hikayeyle başladı hayatına ve şimdi başka bir hikayenin kahramanı, insanlar da ömürlerini tamamlayınca bir başka hikayenin kahramanı olurlar artık.

Vardar Nehri kıyısındaki Koçilari köyünde doğup eski Yugoslavya’dan Türkiye’ye yeni bir hikaye yazmak için göç eden o gönül erlerine, hala Koçilari köyündeki türbesinde iki asırlık uykusunu uyuyan, adını taşıdığım yedi kuşak önceki dedem melami dervişi Kadir Dede’ye ve yerinden yurdundan gitmek zorunda kalan dünyanın tüm konar göçerlerine ithaf olsun bu yazı. Dünya döndükçe dönmeye devam eden her şeyin aşkına… Her şeyden önce dönenlerin en büyüğü Dünya’nın, adaların en güzeli Büyükada’nın ve Taş Mektep’in hatrına…

Kadir Sarıkaya – Şehir Kültür

 


 

Paylaşım yapmak ister misiniz?

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir