İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İmkânsız kentlerin haritasında gezinmek: Calvino’nun gölgesinde Şehir ve Kültür

Italo Calvino’nun Görünmez Kentler adlı eseri, klasik bir şehir tanımlamasının çok ötesinde, bir tahayyül atlası olarak okunabilir. Bu kitapta yer alan kentler her biri bir kadın adı taşıyan bu görünmez kentler coğrafi birer nokta değil; insan belleğinin, arzularının, korkularının, düşlerinin izdüşümüdür. Her biri aynı zamanda bir şehir olmanın ötesinde, bir fikir, bir duygu ya da bir varoluş biçimidir. Bu yönüyle Görünmez Kentler, bir kent kitabı olmaktan ziyade, şehir ve insanlık üzerine yazılmış bir felsefi destandır.

“Her şey imgelerden ibaretse, şehir de bir hayal ürünü olabilir mi?”

  • Italo Calvino, Görünmez Kentler

Calvino’nun metni yalnızca mimari veya mekânsal bir gezinti değildir; zamanlar, duygular, hafıza katmanları arasında ilerleyen bir iç yolculuktur. Kitapta Marco Polo’nun Kubilay Han’a anlattığı şehirler, aslında tek bir şehrin belki de Venedik’in ya da daha soyut olarak belleğin şehri olan “ben”in farklı yansımalarıdır. Bu anlatı, kent kavramını parçalarına ayırır, sonra bu parçaları yeniden dizerek yepyeni anlamlar inşa eder. Şehir, burada sadece yaşanılan bir yer değil, aynı zamanda hissedilen, hatırlanan, düşlenen bir alandır.

Kentler ve İmgeler

Calvino’nun yazma sürecine dair anlattıkları, metnin çok katmanlı yapısına ışık tutar: Kentler, birer sistematik dosya çalışmasının, şiirsel çağrışımların, yaşamın farklı dönemlerinden beslenen notların bileşimidir. Her kentin bir fikri vardır; bir hissi, bir kokusu, bir rüyası… Ve her kent, bir başka kente benzeyerek ya da ondan tümüyle saparak yeni anlamlar üretir. Calvino’nun deyimiyle, bu kentler bazen yıldızlı bir gökyüzü gibi parıldar, bazen bir çöp dağının yayılımıyla kirliliğe batar. Bu, aynı zamanda insan ruhunun, tarihinin, arzularının da bir temsilidir.

Şehir, burada artık bir planlama meselesi değil; bir şiir, bir imge, bir hafıza deposudur. Kentler ve Anı, Kentler ve Arzu, Kentler ve Takas gibi başlıklarla ayrılan bölümler, aslında birer edebi-kavramsal laboratuvar gibidir. Her başlık altında toplanan metinler, kentin farklı bir boyutunu –duyusal, sosyal, psikolojik ya da ekonomik– sorgular.

Bir Kurgu Olarak Şehir

Calvino’nun görünmez kentleri, bir masalın içinde yer alan coğrafi varlıklar değildir yalnızca; her biri bir kurgu olarak kendi varlıklarını kurar. Tıpkı edebi bir yapıt gibi, şehir de bir “metin”dir. Okunur, yorumlanır, anlam katmanlarıyla yeniden yazılır. Bu bağlamda şehir ile edebiyat arasında güçlü bir analoji kurulabilir: Her ikisi de sınırları belirli bir alan içinde, sonsuz yorum olanaklarına sahip yapılardır. Ve her ikisi de okur/yurttaş ile anlam bulur.

Bu açıdan Calvino’nun metni, şehir üzerine düşünen her mimar, şehir plancısı, sanatçı ve yazar için bir tür yöntem önerisidir: Kent, sadece planlanmaz; düşlenir, anlatılır, sorgulanır. Tıpkı bir roman gibi…

İdeal Kentin Peşinde: Ütopya mı, Metafor mu?

Calvino’nun kitabı, 13. yüzyıl Venedikli gezgin Marco Polo ile Moğol hükümdarı Kubilay Han arasında geçen hayali bir diyalog çerçevesinde kurgulanır. Ancak bu tarihsel çerçeve, bir gerçeklik iddiası değil; bir anlatı zeminidir. Bu bağlam, ütopyacı edebiyatın temel motiflerinden biri olan “başka yer” fikrini yüceltir. Ne var ki Calvino, “başka yerin” artık kalmadığını, bütün dünyanın tek biçimli bir hale büründüğünü söyler. Bu, modernleşmenin ve küreselleşmenin şehir üzerindeki tekdüzeleştirici etkilerine yapılmış incelikli bir eleştiridir.

Bu nedenle Görünmez Kentler, klasik anlamda bir ütopya kitabı değildir. Tam tersine, ütopyanın olanaksızlığını göstermek için ütopyaları anlatır. Calvino’nun şehirleri, hayal edilen ama asla ulaşılmayan, tanıdık ama asla aynı olmayan, varmış gibi hissedilen ama yerini tam bilemediğimiz mekânlardır. Bu yönüyle, ütopya değil; metafordurlar.

Bir Şehir Ne Zaman Kitaplaşır?

Calvino, metinlerinin sıralamasını oluştururken zorlandığını ve bir bütün kurmak için şiirsel, mantıksal ve ritmik dengeler aradığını anlatır. Çünkü onun için bir kitap, başı ve sonu olan bir alandır: bir harita, bir geçit, bir labirent… Şehir de böyle değil midir? Giriş kapıları vardır, çıkmaz sokakları, meydanları, arka sokakları… Şehir bir metinse, kitap da bir şehir olabilir.

Bugünün kent planlaması çoğu zaman sadece fiziksel düzlemde işlerken, Calvino bize kültürel, ruhsal ve metaforik düzeyleri hatırlatır. O kentleri ölçülebilir değil, sezilebilir bir biçimde sunar. Bu nedenle Görünmez Kentler, ideal kenti tarif eden bir mimari plan değil; onu düşleyen zihnin haritasıdır.

 Calvino’nun Ardından Düşlenen Şehir

Görünmez Kentler, bir gezi kitabı değil; bir düşler ansiklopedisi, bir varoluş defteridir. Belki de ideal kent, Calvino’nun kentlerinden birinde değil, hepsinin birleştiği o soyut, belirsiz ve kırılgan yerde saklıdır: Şehirle kurduğumuz ilişki biçiminde, onun bizde bıraktığı izde, onunla kurduğumuz imgede…

Bugün hâlâ, bir kentin ne olduğu sorusu, kent politikalarının çok ötesinde bir hayal gücü meselesidir. Ve bu meseleye en güçlü yanıt, belki de bir edebiyatçının kaleminden çıkar: Görünmez ama hissedilir bir kent hayali…

Hoşça bakın zatınıza…

Mehmet Biten – Şehir Kültür

 


 

Paylaşım yapmak ister misiniz?

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir